DÜSLER VE KABUSLAR - A. ÖMER TÜRKEŞ

DÜSLER VE KABUSLAR - A. ÖMER TÜRKEŞ

YERLİ FANTASTİKLERİN YILI Bu yılın ayırt edici özelliği tarihi anlatıların gözden düşmesi, romanımızda çok az rastlanılan; korku, bilimkurgu ve fantastik türlere yönelik ilginin artmasıydı.

Radikal Kitap, Yerli fantastiklerin yılı

Tarih: 25 Ekim 2009 Pazar, 23:56 | Etiket(ler) Basından

YERLİ FANTASTİKLERİN YILI

Bu yılın ayırt edici özelliği tarihi anlatıların gözden düşmesi, romanımızda çok az rastlanılan; korku, bilimkurgu ve fantastik türlere yönelik ilginin artmasıydı.

Yazı: A. Ömer TÜRKEŞ

Türkçe yazılan romanlar rekor bir sayıya ulaştı bu yıl. Yılın on bir ayında yüz kırkı bulan romanlardaki ağırlık, 'kadın' temasındaydı. Evlilikler, ilişkiler, aşklar, aldatmalar, kaprisler, mesleki meseleler, kimlik sorunları... velhasıl akla gelebilecek her konu enine boyuna tartışıldı. Ancak bu yılın asıl ayırtedici özelliği tarihi anlatıların gözden düşmesi, romanımızda çok az rastlnılan korku, bilimkurgu ve fantastik türlere ilgide ciddi bir artışın kaydedilmesiydi. Yer darlığı nedeniyle yalnızca küçük bir bölümünü tanıtmaya çlışacağım roman örneklerinin önümüzdeki yıllarda bu türlerle daha sık karşılaşacağımızın habercisi olduklarını söyleyebilirim.

Popülerliği "Yüzüklerin Efendisi"nden sonra hızlı bir artış gösteren fantastik türde yılın ilk romanı Barış Müstecaplıoğlu'nun "Korkak ve Canavar"ydı. Barış Müstecaplıoğlu, yaşadığımız coğrafyanın devler, cinler, periler, ejderhalardan oluşan fantastik dünyasına yeni ırklar, yeni canavarlar kattığı, canlılar evreni ile ölüler alemini aynı hikayede buluşturduğu romanında şovelyeleri, köylüleri ve öteki türleri tıpkı "Yüzüklerin Efendisi"ndeki gibi bir arada yaşatırken, bu bambaşka boyutta bile iktidar kavgaları ya da kanlı savaşlar tıpkı günümüzdeki gibi bütün şiddetiyle sürdürüyorlar varlıklarını. "Korkak ve Canavar", kahramanlarının yolculuğuna okuyucusunu da ortak etmesini heyecan ve gerilim dolu bir atmosfer yaratmasını başaran bir roman.

Farklı boyutlara açılan kapılar

"Keşişin On Günü"nde, fantastik edebiyatın pek çok örneğindeki gibi, Muammer Yüksel de kendi hikayesinin mitolojisini yaratmakla işe başlamış; yani bir yaradılış efsanesi kuruyor önce. Tanrılarla insanlar arasındaki düşmanlığın başlangıcı, gazaba gelen tanrılar, cennetten kovulan insanoğlu, taraflar arası bir denge sağlamaya çalışan ruhban sınıfı ve kurban geleneği, bildiğimiz insanlık tarihinin ve kutsal kitap anltılarının bir alegorisi sanki. Hikaye ilerledikçe karşılaştığımız -siyasi erk sahibi- imparator veya imparator ve tapınak arasındaki ittifak, kendi dünyamızı, ortaçağ düzenini hatırlatıyor. Hikayenin biraz uzadığını ve tekrarlara düştüğünü düşünsem bile, bu haliyle de türün tutkunlarını memnun edebilir.

İnternette başlattıkları yayıncılıklarını kitap formuna da döken 'Ölümsüz Öyküler Kulübü' ekibinin ilk ürünü 'Kızıl Vaiz', Orkun Uçar'ın da ilk romanı. Roman, İstiklal Caddesi'nde yalnızca gören gözlerin girebildiği bir öykü kulübünde anlatılan hikayeler etrafında örülmüş. Fantastik edebiyatın gerçek dışı dünya kurma eğiliminden farklı bir biçimde, 'Kızıl Vaiz'in iki boyutlu yapısı, gerçeklikle gerçek ötesini karakterler aracılığılı ile biraraya getiriyor.

'Ölümsüz Öykü Kulübü'nün ikinci romanı da bir boyut atlaması üzerine kurmuş hikayesini,. Sibel Atasoy, 11.11.1999 günü son 11 yıllık geçmişlerini yitiriveren üç kadın ve bir erkek hikayesini anlatıyor. Doğrusunu söylemek gerekirse buna benzer hikayelerin değişik varyasyonlarını bilimkurgu tarihi içersinde bulmak mümkün. Ancak Türkçe'ye ilk uyarlamasını sibel Atasoy yapıyor.

Farklı boyutlar, farklı zaman ve mekanlara açılan kapılar Zafer sönmez'in 'Saklı Ülke', Giovanni Scognamillo'nin 'Ziyaretçiler' ve Sadık Yemni'nin 'Metros' romanlarında da kullanılmış. Kapılar; 'Saklı Ülke'de fantastik, 'Ziyaretçiler'de bilimkurgu, 'Metros'da ise korku türlerine götürüyor okuyucuyu. Aslında türler arasında kesin ayrımlar yapmak da doğru olmaz; mesela 'Ziyaretçiler'de bilimkurgu ile fantazyanın, 'Metros'da bilimkurgu, fantasya ve korkunun içiçe geçmişliği söz konusu. Ne yazık ki her iki romanda da okuyucuyu ikna etmek için çok fazla teknik ayrıntıya yer veriyor yazarlar.

Umut veren başlangıçlar

'Kasabanın Altı Günü' de korkunun bilimkurgu ile harman edildiği bir roman. Korkunun kaynağı, uzaydan gelen yabancılar... Levent Aslan, Stphen King üslubunu iyi etüd etmiş, önce okuyucusunu rahatlatacak dingin, sessiz ve sakin bir atmosfer kuruyor, ardından bu ortamı cehenneme çeviren kötülüğü çıkarıyor ortaya. Ama King ve Hollywood etkileri fazla öne çıkınca hikaye yerlileşemiyor. Korkuyu orta sınıfın dingin ve korunaklı yaşamına yapılan saldırıdan türetmek amacıyla yarattığı Amerikanvari orta sınıf, ne yazık ki ekonomik krizden beli bükülmüş Türkiye taşrasına hiç de uygun düşmemiş. Levent Aslan'ın az sayıda örneğini okuduğumuz bu türe yaptığı katkıyı önemli buluyor, ama büyük kent hayatından kopmadığını -mesela Yusuf Atılgan'ın Anayurt Oteli'nde hissettiğimiz- kasaba ruhunu yeterince yansıtamadığını ve belki de bu nedenle okuyucuyu ürpertemediğini düşünüyorum.

Hakan Bıçakçı da ilk romanı 'Romantik Korku'da fantastik bir dünyaya davet ediyor okuyucusunu; fantastik ve ürpertici bir boyuta... Zaman ve mekanı sanki başka bir boyutta yaşayan anlatıcının tanık olduğu garip olaylarla kurmacılığını apaçık sergileyen, roman kişileri aracılığıyla ortadaki durumun saçmalığını vurgulamaktan çekinmeyen, isimler yerine o isimleri simgeleyen sıfatlara yer veren Hakan Bıçakçı, Kafkaesk bir roman atmosferi yakalamayı başarmış. Yalnızlık, yolunu şaşırmışlık, arayış, saçma yaşamın doğallığı gibi kafka dünyasının belli başlı motiflerini kullanırken, o dünyaya asıl gücünü veren anlatım tarzını da ihmal etmiyor. Mekan tasvirleriyle metnine 'Gothic' bir hava vermiş Bıçakçı. Güneş ışığında bile aydınlanmayan sisli, çiseleyen yağmurdan ypış ypış bir kasabanın vıcık vıcık çamurlu yollarında dolaşan, kayıp bir kasabanın her daim loş odasında kabuslarıyla boğuşan anlatıcı, 'Şato'daki K'dan bile çaresiz görünüyor.

Hollywood sinemasındaki sıklıkla tekrarlanan kampüs filimlerini hatırlatıyor Doğu Yücel'in 'Hayalet Kitap'ı. Hayat dolu gençlerle onları yok etmeye kararlı her türden kötüler arasındaki ölüm kalım mücadelelerini, mesela 'Elm Sokağı', 'Hallowen' ya da '13. Cuma' serileri ya da onların türevlerinde izlediyseniz, İzmir'in 9 Eylül Üniversitesi Kampüsü çevresinde cereyan eden bu macerayla o filmler arasındaki benzerlikleri hemen fark edeceksiniz. Elbette bir çalıntıdan falan söz etmiyorum, tersine, klasik bir korku ekolünü yerlileştirme, dahası tersyüz etme çabasını olumlu bulduğumu söylemeliyim. Ne var ki romanın 390 sayfalık hikayesinde ne korku ya da ürperti duyabildim, ne de Hayalet'e bir yakınlık; Doğu Yücel türler arasında bir tercih yapamamış sanki. .. Yazar, kampüs mekanını ve hiçbir toplumsal meseleyle derdi bulunmayan öğrenci tiplerinin orada sürdürdükleri tekdze ve drinliksiz hayatları, onları saran tüketim kültürünü, üç beş kelimeyle sınırlı dillerini yanstıyor. Ancak bu kez de üçüncü tekil bakış açısından -di'li geçmiş zaman kipinde kurulan cümlelerin tek düzeliği ile kırılıyor anlatım. Araya giren masallarda sözünü ettiğim tekdüzeliği aşmayı başaran Doğu Yücel, bu üslubunu roman bütününe yayabilirse çok daha iyi metinlere imza atabilir.

Özetle söylemek gerekirse, Türkçe yazılan romanlarda söz konusu türlere umut verici bir başlangıç.

Kaynak: Dusler ve Kabuslar isimli Doğu Yücel'in kişisel sitesinden alınmıştır.

http://www.duslervekabuslar.com/Detay.aspx?id=104

Levent ASLAN

Levent ASLAN

Yazar

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

YENİ TÜRKİYE GAZETESİ RÖPORTAJ BASILI MEDYA

YENİ TÜRKİYE GAZETESİ RÖPORTAJ

GAZETE KUZEYİN SESİ BEDENSİZLER BASILI MEDYA

GAZETE KUZEYİN SESİ BEDENSİZLER

EDİTOR GÖRÜŞÜ BASILI MEDYA

EDİTOR GÖRÜŞÜ

MAX RÖPORTAJ BASILI MEDYA

MAX RÖPORTAJ

Yorum Yap