BHOPAL FACİASI NEDEN ÇERNOBİL KADAR BİLİNMİYOR?
Size sorsam, insanlığın başına gelen en büyük endüstriyel facia hangisdir? Bugün 50 yaşın üzerinde olan neredeyse herkesin Çernobil Nükleer Santrali Kazası diyeceğinden adım gibi eminim. Çünkü 26 Nisan 1986 tarihli Çernobil Faciası belgesellere, kitaplara gazete ve dergilere en fazla konu olan bir kazaydı. Öyle ki iş biraz abartılıp, endüstride yaşanabilecek tehlikelere vurgu yapmaktan öteye geçildi ve bu insanlık dramından nemalanma aşamasına gelindi.
Peki anımsadığınız bir başka facia var mı diye sorsam? Biraz daha dikkatli düşünenler ve yakın geçmişi hatırlayanlar 11 Mart 2011 tarihli Fukushima kazasını da bu facialar listesine ekler. Japonya’da 9 büyüklüğünde bir deprem sonrasında meydana gelen tsunami nükleer santralin denize çekilmiş koruma duvarlarını yıkmış ve santralin içine hücum etmişti. Deniz suyunun her şeyi önüne katarak ilerlemesi, reaktörlerde kısmi ısınmaya sebep olmuş ve bu ısınma beraberinde erimeler ve patlamalar meydana getirmişti.
Böylece aklınızda oluşan resmi kısaca açıklayayım. Bir, Rusya, Doğu Bloku ülkesi hiçbir şeyi doğru dürüst yapamaz. İki, Japonlar’ın yaptığı nükleer santral bile kontrolden çıktıysa nükleer santraller en tehlikeli endüstriyel yapılardır.
Gerçek durum zihnimizde oluştuğu gibi mi yoksa birileri aklımıza müdahale mi ediyor? Mesela Fukushima’da radyasyondan öldüğü net olarak ispatlanmamış sadece bir vaka var. 4 Yıl sonra akciğer kanserinden ölen bir kişi. Çernobil’de de patlama nedeniyle ilk başta 30 kişi öldü. Saçılan radyasyon etkisiyle meydana gelen ölümlerin sayısı ise oldukça tartışmalı bir şekilde 4 bin ile 30 bin arasında değişiyor. Fukushima’da 160 bin civarında kişinin tahliyesi sırasında reaktör kazası kaynaklı olmayan, stres ve korkuya dayalı 50 civarı ölümden söz edilir.
Bunlar bir nükleer bomba patlaması değildi. Patlama anında kayıtlara geçen ölüm haberleri Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan bombalarla kıyaslanamaz bile. Peki neydi tüm dünyanın dikkatini bu kazalara çeken şey?
Gelin şimdi adını sanını neredeyse hiç duymadığınız çokuluslu firmalardan birinin yarattığı bir faciaya odaklanalım.
Tarih 3 Aralık 1984. Yer Bhopal, Hindistan. Patlamanın ilk anında 2259 kişi hayatını kaybetti. Bunu hemen yazıyorum ki yukarıdaki rakamlarla kolayca kıyaslayın. İzleyen günlerde ölüm sayısı 3787’e çıktı. Toplamda 25000 insanın öldüğü raporlandı. Peki yaralıları tahmin etmek ister misiniz? Tam 574 bin kişi. Bugün 120 bin civarında insan bu kazanın kendilerinde bıraktığı hasarlarla yaşıyor ya da onlar yüzünden ölüyorlar.
Bhopal faciası Çernobil’in aksine sadece Altı kitap ve 4 belgeselde kendisine yer bulabilmiştir. 20. Yıl dönümünde, 2002’de Kanada’da “Bhopal” isimli tiyatro oyunu sahnelendi. Tüm anma faaliyetleri bundan ibaret. Bunun nedeni ne olabilir sizce?
Union Carbide…
Her şeyin başlangıcı 1968 yılına dayanıyor. Amerikan orijinli bu firma, henüz 1947 yılında özgürlüğüne kavuşan Hindistan’da, 1968 yılında bir pestisit fabrikası kurdu. Fabrikanın ilk kurulumu Bombay’da gerçekleşti ve firmanın adı UCIL (Union Carbide Indian Limited) oldu. Şirketin %50.9 UCC’ye (Union Carbide and Carbon Corporation), %49,1 ise Hindistan Hükümeti ve devlet bankalarına aitti. Bu fabrikanın kuruluşu Hindistan Hükumetinin döviz rezervlerinin korunmasına ve sanayileşme politikasına dayanıyordu. Bu hamleler Yeşil Devrim (Green Revolution) ismiyle lanse edilmişti Hindistan Halkına.
Yeşil Devrim, Norman Borlaug tarafından geliştirilen ve yeryüzünde kıtlık olasılıklarına karşı geliştirilen bir fikir. Norman Borloag, Iowa doğumlu, eğitimini Minnesota’da tamamlamış Amerikalı bir tarım bilimci. DuPont kimya şirketinde 2 sene çalıştıktan sonra Rockefeller Vakfı’nın desteklediği bir programda yüksek verimli ve hastalıklara dayanıklı buğday türleri geliştirdi. Hayatı boyunca ABD Hükümetlerine, Birleşmiş Milletler ve çeşitli uluslararası kuruluşlara çok yakın çalıştı.
Biraz da Yeşil Devrim’in Hindistan’daki öncüsü hakkında da bilgi edinelim. M.S. Swaminathan, Hindistan’da “Yeşil Devrim’in Babası” olarak bilinen tarım bilimciydi; eğitimini Kerala, Madras ve Cambridge üniversitelerinde tamamladı, Hindistan Tarımsal Araştırma Enstitüsü’nde ve çeşitli devlet kurumlarında görev aldı, 2007–2013 arasında Rajya Sabha üyesi olarak parlamentoda yer aldı. Olmazsa olmazımız, eğitiminden sonra ABD ve Hollanda’da bulundu. Wisconsin Üniversitesi’nde ve Wageningen Agricultural University gibi kurumlarda araştırmalar yaptı.
Bir kaynağa göre UCIL, Hindistan’ın bağımsızlığını ilan etmesinden önce de oradaydı. Yani 1934’ten bu yana Hindistan’da olan bir şirketti. Ne yazık ki şirketler hoşlanmadıkları tarihlerini kendi kayıtlarından bile sildikleri için bu tarihi net bir şekilde ifade edemiyorum. Ancak bilinen bir durum var ki, Bombay (Mumbai) da kurulu fabrika 1968’de Bhopal’a taşınmıştı.
Hindistan'ın orta kesiminde bulunan Madhya Pradesh (MP) eyaletinin başkenti olan Bhopal, güzel ve tarihi bir şehirdi ancak ne yazık ki Hindistan standartlarına göre yoksul bir eyaletti. MP'de Hindistan Ulusal Kongre Partisi iktidardaydı ve Arjun Singh, 1984 yılında eyalet başkanıydı. Singh, 1968 yılında Union Carbide India Limited (UCIL) şirketinin tarım ofisinin Bombay'dan Bhopal'a taşınmasında önemli bir rol oynadı. Buradaki düşüncesi Madhya Pradesh’in kalkınmasına yardımcı olmaktı ancak öyle olmadı.
1969 yılında, UCIL Bhopal fabrikası formülasyon fabrikası olarak inşa edildi. Burada ticari adı SEVIN olarak bilinen Carbaryl organik bileşiği üretiliyordu. Carbaryl bir insektisitdi. Yani bir böcek ilacı. Fabrikanın kurulmasından 10 sene önce keşfedilen Carbaryl pestisit endüstrisinde adeta bir devrim yaratmıştı. Klorlu ilaçlar gibi ardında kalıntı bırakmıyordu. Böcekler için ölümcül olsa da insanlar ve omurgalı hayvanların vücuduna girdiği anda metabolize edilip vücuttan atılabiliyordu. Yağ dokusunda depolanmıyordu. Ancak sonradan yapılan araştırmalarda bu Carbaryl’in bileşiğinin insanlarda kolinesteraz enzimini baskıladığı ve bu yüzden kanser hastalıklarına yol açabileceği ortaya çıktı. Avrupa Birliği bu duruma şiddetle karşı çıkıp kullanımını yasakladı. Ancak bu bileşiğin ABD’de kullanımına hala devam ediliyor.
Sevinin Teknik Konsantresi Amerika Birleşik Devletleri'nden Hindistan’a gönderiliyordu ve karıştırma ve öğütme işlemleri Bhopal'da yapılıyordu. Bu pestisiti üretmek için çok farklı pestisitler üretmeye yarayan metil izosiyanat (MIC) molekülü kullanılıyordu. Böylece Sevin pestisitinin üretimi 1980 yılında başladı. Lastik ve yapışkanlarda da kullanılan MIC insanlar için aşırı zehirli bir maddeydi ve son derece riskli bir şekilde üretiliyordu. Panzehiri veya tedavisi olmayan o korkunç ilacın kalın bir battaniye gibi insanların üzerine yayılmasına ramak kalmıştı.
Aslında bilirsiniz, bu tip facialar bir anda gelmezler. Küçük eksiklikler, arızalar, birikim yapar ve bunlar görmezden gelinir. Sonra da felaket bir anda çöreklenir. Öyle değil işte, gözü kulağı açık olanlar için felaketin ayak sesleri sekiz sene öncesinden duyulmaya başlanmıştı. Bu seslere kulak verilseydi facia belki facia olmaktan çıkacak az hasarlı bir kazaya dönüşecekti.
Bhopal’de görev yapan işçilerin oluşturduğu iki ayrı sendika fabrikadaki kirlilikten ve muhtelif sızıntılardan şikayetçiydi. Tabi ki hiç kimse dikkate almadı bu şikayetleri. 1981 yılına gelindiğinde işçilerden biri metil izosiyanat denen bileşiği üretmekte kullanılan fosgen gazının aktığı borulardan birinde tadilat yapıyordu. İşçinin yanlış bir hareketiyle üzerine oldukça fazla miktarda fosgen fışkırdı. O an aslında maskeli olsa da yaptığı yanlışın paniği onu başka bir hataya sürükledi. Daha kolay müdahale etmek için yüzündeki maskeyi telaşla çıkardı ancak bu defa ölümcül miktarda fosgeni doğrudan solumuş oldu. İşçi, tam 72 saat sonra hayatını kaybetti.
İşte bu işçi sonradan ünü yurt dışına yayılacak olan bir gazetecinin, Rajkumar Keswani’nin arkadaşı Mohammad Ashraf’tı. Ashraf, gazeteci olan Keswani’yi düşük bakım ve güvenlik standartları nedeniyle MIC gazı sızıntısı olabileceği konusunda uyarmıştı. Fosgen soluyarak ölen arkadaşının ardından büyük üzüntü duyan ve onun uyarılarından gelecek için endişe duyan Keswani, MIC gazının doğasını araştırmaya karar verdi. MIC'nin fosgen dahil olmak üzere bir dizi başka yüksek derecede zehirli gaz içerdiğini keşfetti. Bu gazın adını daha önce de duymuştu. 2. Dünya Savaşı sırasında gaz odalarında kitleleri imha etmek için kullanılıyordu. Ayrıca, fosgen havadan çok daha ağır bir gazdı. Yani olası bir sızıntı durumunda atmosfere yükselip dağılmak yerine yer seviyesinde kalacak ve hasarı da daha ağır olacaktı.

Bu konu hakkında bir makale yazmaya kararlı olan Keswani, fabrikadan kovulan iki eski çalışanın yardımını aldı. Yaklaşık 9 ay süren araştırma ve yazma sürecinin ardından Keswani, 26 Eylül 1982'de Bhopal'da yayınlanan küçük bir haber dergisi olan Rapat'ta kısa bir makale yayınlayarak bulguları hakkında bir uyarıda bulundu ve endişesi o kadar büyüktü ki aynı uyarıyı 1 Ekim ve 8 Ekim'de arka arkaya yayınladı. Hem de yalvarırcasına…
Keswani’nin sunduğu rapor, ulusal gazete olan Indian Express tarafından da alıntılanarak paylaşıldı ve Keswani, 1983 ve 1984 yıllarında yayınlanan birkaç makalede uyarılarını tekrarladı. Bhopal halkına “Uyanın, bir volkanın yamacında oturuyorsunuz,” diye haykırıyordu. 1983 yılında yaptığı uyarıdan sonra 18 işçi Kloroform, MIC (metil izosiyanat) ve Hidroklorik Asit karışımlarından oluşan zehirli gaza maruz kalarak hastanelik oldular. Son makalesi “Dediklerimi anlamıyorsanız yok olacaksınız,” şeklindeydi.
1984 Ekim’inde fabrikada azot sızıntısı tespit edildi ve azot tankının tamir edilmesi gerekiyordu. Fabrika o kadar eskiydi ki bunun için bile öncelikle başka boruların tamiratları gerekiyordu. Eskilikten dökülen bu fabrikayı aktif halde tutmanın tek nedeni kar maksimizasyonu olmalıydı. Aynı nedenle yöneticiler de bu kadar uyarıyı görmüyor daha doğrusu görmek istemiyordu.
Bu tamir edilecek borulardan biri tıkanmıştı ve işçiler bu tıkanıklığı açmak için boruya su bastılar. Güvenlik standartları çok düşük, denetimlerin olmadığı işçilerin kontrolsüz bir şekilde çalıştığı fabrikada o tıkalı boruya basılan su kontrolden çıkıp içinde 42 ton MIC bulunan tanka ulaştı. MIC ile suyun karşılaşması egzotermik bir tepkimeye yol açacaktı. 2 Kasım 1984 gecesi saat 22:30 ile 23:00 arasındaki yarım saatlik sürede tank basıcı tam beş katına çıktı. Bu basınç göstergelerden de takip edilebiliyordu. Ancak bu ani basınç yükselişini iki üst düzey çalışan göstergelerde bir hata olabileceği şeklinde yorumladılar. Fakat yarım saat sonra işçilerde MIC zehirlenmesi belirtileri görülmeye başlanmıştı. Öksürme, nefes darlığı, göğüs ağrısı, gözlerde, boğazda, burunda kaşınma belirtileri vardı. Bunun tanklardan ya da borulardan bir sızıntı yüzünden olabileceğini düşünerek sistemde bir kaçak aramaya başladılar. 15 dakika sonra o kaçağı bulmuşlardı. Ancak fabrikanın yöneticileri o sırada çay molasındaydı ve bulunan kaçağı incelemeyi 40 dakika ertelediler. Bu sırada işçilere başka kaçaklar aramaları söylendi. Facia üst üste uyarılara rağmen ilgisizliğin açtığı yolda ilerlemeye devam ediyordu. Geçen süre içinde MIC tankındaki basınç beş buçuk kat daha arttı ve normalin 27 kat üstüne çıktı. Bu yüksek basınç artışını engelleyecek önlemlerin hepsi de çeşitli nedenlerle devre dışı bırakılmıştı.
Keswani ilk üç uyarısını yayınladıktan iki yıl sonra, 2 Aralık 1984'te, tahminleri doğru çıkmıştı. Fabrikadaki üç tesisten birinde meydana gelen kimyasal reaksiyon sonucu tonlarca (İlk 45 dakika içinde 30 ton) MIC gazının havaya sızmasına neden oldu. Gaz, yer seviyesinde kalarak Bhopal şehrinin üzerine büyük bulutlar halinde yayıldı ve binlerce kişinin ölümüne, yarım milyondan fazla kişinin yaralanmasına neden oldu. Sonraki iki saat içinde 10 ton daha MIC havaya karıştı. Gaz saf değildi. İçinde kloroform, diklorometan, hidrojen klorür, karbondioksit gibi zehirli gazlar vardı ve havadan çok ağırdı. O yüzden zehir havaya karışıp dağılmadı, fabrika civarındaki yaşayan 500bin kadar insanın üzerine yayılıyordu. Trajedi henüz bitmemişti. Fabrika işçileri hem içeri hem dışarı ses veren iki alarm sistemini de çalıştırmışlardı. Halkın çevreyi boşaltması için gereken alarmı çay molasındaki yöneticiler halkı gereksiz paniğe sevk etmemek adına anında kesivermişlerdi. Bu da facianın katlanarak büyümesine neden oldu.
Saat 01:00 de 2 km ötedeki kola isimli mahallede gaz sızıntısı nedeniyle halk evlerini terk etmeye başladı. Halktaki hareketliliği gören polis fabrikayı aradığı zaman yöneticiler endişe edilecek bir şey olmadığını söylediler. Ancak hareketlilik durmayınca saat 02:00 civarı fabrikaya arayan polislere “Ne olduğunu bilmiyoruz, galiba bir amonyak sızıntısı var,” dendi. İşte bu yalan da başka ölümlere yol açtı. Amonyak zehirlenmesi ile metil izosiyanat zehirlenmesi birbiriyle kıyaslanamazdı. Bu haber yüzünden hastaneye gelenlere Amonyak zehirlenmesi tedavisi uygulandı. Daha sonra fosgen sızıntısı olduğu söylenince hastaneler de ona göre tedaviyi güncellemeye çalıştılar ancak çaresizdiler. Çünkü MIC zehirlenmesinin bir tedavisi yoktu ama belki de hastalara solunum problemi diye oksijen verimesi engellenebilirdi. Zira oksijen vücutta MIC ile birleşince ağır hasarlara yol açıyordu. Gazdan ölenlerin bir kısmı açılan çukurlara gömüldü binlercesi yakılarak yok edilmeye çalışıldı. Sadece insanlar değil, hayvanlar, ağaçlar bile hızla yapraklarını dökerek öldüler. Toprak bir anda zehirlenmişti. Kimse oradan bir şey yemek içmek istemiyordu. Kısa zamanda ciddi bir açlık baş gösterdi.
Olaydan sadece bir ay sonra Union Carbide CEO’su Warren Anderson teknik bir ekiple birlikte Hindistan’a geldi. Anderson havaalanında tutuklanarak ev hapsine alındı. Hemen heyecanlanmayın, böylelikle adalet yerini bulmayacaktı. Hindistan hükumeti Anderson’u halkın gazabından korumak için saklanmıştı. Warren Anderson’un derhal ülkeyi terk etmesi isteniyordu. Anderson bir şekilde halktan saklanarak gizlice deport edildi.
Olaydan sonra yasal süreçler başlayınca ABD’deki New York Güney Bölge Eyalet Yargıcı John F. Keenan, Carbide firmasının Bhopal’a 5, 10 milyon dolar yardım göndermesini istedi. Ancak Union Carbide bunu suçun kabulü şeklinde yorumlanmamasını garantiye alarak 5 milyon dolar yardım göndermeyi kabul etti. Hindistan Hükumeti bu isteği geri çevirdi. Union Carbide’a göre suçun tamamı işçilere aitti. MIC tankına normal bakımlar sırasında su sızması imkansızdı. Dolayısıyla bu işçiler tarafından gerçekleştirilen kasıtlı bir hareket olmalıydı.
1989 yılında Hindistan Hükümeti ile Union Carbide arasında 470 milyon dolarlık bir tazminat anlaşması imzalandı. 1991 Yılında CEO Warren Anderson’ı adam öldürme suçundan yargıladı ve o dönem en yüksek ceza olan 10 yıl hapis cezası verdi. Anderson ABD’den yazılı olarak talep edilse de verilmeyeceği zaten biliniyordu. Anderson Hindistan’a hiç gitmedi ve doğal olarak yakalanıp cezasını çekmedi.
1985 yılında B. D. Goenka Gazetecilik Mükemmellik Ödülü'nü alan Keswani, uyarılarının kulak ardı edildiğini üzülerek dile getirmişti.
“Böylesine muhteşem bir gazetecilik başarısızlığı ödülünü alan ilk kişi olabilirim.”
Elinden gelen her şeyi yapmış olmasına ve uyarılarının sorumlular tarafından görmezden gelinmesine rağmen, Keswani felaketten çok kötü etkilendi. Uyarıları dikkate alınmış olsaydı, bu korkunç trajedinin önlenebileceğini biliyordu. Buna rağmen, Keswani gazetecilikte uzun ve başarılı bir kariyer sürdürdü ve 2010 yılında Prem Bhatia Üstün Çevre Haberciliği Ödülü'nü aldı. Ne yazık ki Keswani 21 Mayıs 2021 tarihinde Covid19 yüzünden hayatını kaybetmiştir.
Kaza sonrasında tesis kapatıldı ve Union Carbide 1999 yılında Dow Chemical'ın bir yan kuruluşu haline geldi. Böylelikle ismi ortadan kaldırılmış bıraktığı izler temizlenmeye çalışılmıştı. Tıpkı, Monsanto’nun Bayer firması tarafından satın alınarak unutturulması gibi.
Carbide CEO’su Warren Anderson 92 yaşında, 29 Eylül 2014 tarihinde öldü. Dünyanın diğer tarafında kendisini nefretle anan insanlar varken ailesi öldüğünü basından gizlemeyi tercih etmişti.
Günümüzde fabrika terk edilmiş halde olsa da sızan kimyasallar toprağa ve suya karışmaya devam ediyor. 2014 yılında yapılan bir araştırmada fabrika civarındaki kuyuda normalden 500 kat daha fazla oranda civa tespit edildi. 2009 yılında bir başka ekip fabrikadan 3 kilometre uzakta yeraltı sularında pestisit tespit etti. Bölge hala çok zehirli. İnsanlar hala oraya yaklaşamıyorken bile Bhopal ya hiç duyulmamış ya da unutulmuştur. Endüstriyel facialar Çernobil’den ibaret değildir. Kapitalist sistemin insan hırsını zorlayan görünmez kanunları sizin de gözünüzü kör etmesin. Bu olaydan alınacak dersler saymakla bitmez…
Levent Aslan
Kaynaklardan bazıları;
https://www.bhopal.org/continuing-disaster/the-bhopal-gas-disaster/union-carbides-disaster/
https://www.bhopal.org/news/rajkumar-keswani-journalist-who-predicted-bhopal-dies-of-covid/
https://barnagarcollege.ac.in/online/attendence/classnotes/files/1697096730.pdf
https://www.researchgate.net/publication/237300206_The_Bhopal_Disaster_of_1984
Evrim Ağacı hesabından ; https://www.youtube.com/watch?v=COkgMYlgTzc
Bu kitabın imzalı bir fiziki kopyasına sahip olmak için altta bulunan banka bilgilerine ödeme yaptıktan sonra ödeme bildiriminde bulunabilirsiniz



























Yorum Yap